Daisypath Happy Birthday tickers

Daisypath - Personal pictureDaisypath Happy Birthday tickers

26 Haziran 2012 Salı

Pazar neşesi.. 17.06.2012


Bu pazar Bafra'ya gittik, balık çiftliği varmış.
Babanın Samsun'da tanıştığı mümessil arkadaşı Aytaç önermişti. Ailecek gittik.
En keyifli kısmı dönüştü sanırım :))

kurabiye hamurlu eller...18.06.2012

Kuzum artık kurabiyenin yumurtasını da kendi kırıyor, yoğurma ve şekil verme işi de ona ait.
 "anne kulabiye yapalım"
  "hadi yapalım tatlım...""neli olsun, kakaolu olsun mu?"
  "olsuunn... içi çikolatalı oldu dedim..."
Seninle mutfakta vakit geçirmei çok keyifli, hem sen hem ben oldukça eğleniyoruz. Biraz daha büyü tencere yemeklerini de birlikte yaparız kuzum.

Havuz keyfi...17.06.2012

Samsun'da kaldığımız sitenin bir açık yüzme havuzu var. İlk geldiğimiz zamanlar "deniz varken havuza mı girilir?, temiz olur mu?" diye düşünsekte şimdilerde kendimizi tatildeymiş gibi hissediyoruz. Balkondan bakıp havuzun berrak sularını gördükçe baban seni yüzdürme arzusu ile sürekli "hadi havuza" demeye başladı. Başta itiraz etsemde sonunda beni de ikna etti. Havuzun temizliği konusunda garanti  verdi ve nihayet havuzdasınız :)...
Baban seninle çok güzel ilgileniyor. Bu yaz yüzmeyi öğrenirsin belkide belli mi olur ;)

13 Haziran 2012 Çarşamba

Asya'dan masallar...

Tatlı kızım büyüyüp kocaman bir abla olduğu iddasında :). İlk zamanlar Eylül çevresine henüz tepki veremezken Asya'm bozuluyordu çünkü ne kadar konuşsa kardeşinin dikkatini çekip onu susturamıyordu bir türlü ve Eylül'üm ağlıyorsa Asya'm da ağlıyordu :) "anne kedeşim ağlıyo, ağlamasın yoksa bende ağlarım.." :))
Ama artık küçük prenses büyümeye başladı. Büyük prensesimiz onunla konuştukça ablasına gülücükler atmaya başladı.
Dün Eylül ağlarken " kızım bak kardeşim ağlıyor hadi onu sustur bakalım" dedim. Koştu geldi "Eylülll.." diye bağırdı.
"hadi bir masal anlat kardeşine kızım"
"tamam annee"
"kırmızı başlıklı kız varmış, kurt onu yemek istiyormuş" o sırada Eylül ağlamaya başladı.
"aaa kızım bak kardeşin kurttan korktu, başka bir masal anlat istersen"
"tamaaam...bir tane küçük kurt yamış, dişleri yokmuş....sonra kırmızı başlıklı kızı sevmiş, sen ne tatlı şeysin demiş"  :))) bak anne ağlamıyo..."
"evet kızım ağlamıyor"...

Asya'nın at sevgisi...

Samsun'a geldiğimizden bu yana fırsat buldukça seni atlı spor tesisine atları görmeye götürüyoruz. Aslında talep senden geliyor. "babaaa ,atlara gidelim...ben atları çok severim..." Önceleri uzaktan seviyordun, sonraları sırtını sonrada yelelerini sevmeye cesaret edebildin. Ama bir türlü sırtına oturmaya cesaret edemiyordun. Oturduğunun dakikası olmadan inmek istiyordun sırtlarından. İşte geçen hafta nihayet cesaret buldun oturmaya ve çok güzel mini bir gezinti yaptın pony'nin sırtında. Gittiğimiz yer bu kez Midilli kafe'ydi. Başka hayvanlar da vardı. Hem diğer hayvanları sevme  hemde pony ile yürüyüş yapma zevkini bir arada yaşayabildin böylece...

işte minik jokeyimiz ASYA...
Köpekler ve tavşanlar arasında koşturup durdun....

Son birkaç haftanın özeti olsun...25.05.2012

Zamanın akışına yetişemiyorum yine. Hafta başı ne zaman geliyor, hafta sonuna ne zaman eriyoruz farkında olmadan. Çoğu gün; koşturmaca, gülmece, ağlamaca, kaprisler, tatlı haylazlıklar ve bitmeyen bir sevgi yumağı içinde olağan akışı içinde sıcacık evimizde geçiyor. Bu olağan akışın bozulduğu zamanlar olmuyor değil. Bundan bir ay önce olduğu gibi. Anneannenin teyzesinin kızı vefat edince İstanbul'a gitmesi gerekti. O cumartesi ayın 21 i, takip eden pazartesi de 23 nisan olunca ,resmi tatili biraz daha uzatıp birlikte gidelim, gitmişkende bir hafta kalalım dedik İstanbul'da. Yol uzun olmasına rağmen sık sık verdiğimiz molalar sayesinde keyifli bir yolculuktu. Tuvaletini söylemeyi yeni öğrendiğin için yanımızda lazımlığınla seyehat ettik cimcimem .Maşallah sana ki; hiç fire vermedin bu konuda. Yolculuğun evden çıktığımızın ilk dakikalarında sitenin yanında bir bahçede durduk. Hemen koştun çimenlerin arasına. Çiçekler toplayıp getirdin bana.
"anne bak ,bunları senin için topladım, al anne"
"teşekkür ederim bebeğim, bir öpücük alabilirmiyim lütfen?"
                                                                                "alabilisin" deyip yanağını uzattın bir edayla.
Sonraki molamız sarmısaklı'da oldu. Bir saati aşkın orada oyalandık, öğlen yemeğimizi yedik.
İstanbul'a varığımızda gece yarısı olmuştu ve babamız yorgunluktan bitap bir halde derhal uykuya daldı. Sen teyzenin odasınında oyalandın bir süre, oynayıp hasret giderdiniz.
Ertesi gün babaanneye gittik, dükkanındaki kediyi sevdin. Birlikte Ümraniye Carrefourda'ki alışveriş mağazasındaki çocuk oyun parkına gittik. 1,5 saate yakın orada oynadın.
Sonraki gün dayın ve Tuba ablan geldiler. Sana koşuşan bir bebek getirmişler armağan olarak. Bir hevesle açtın hediye paketini ama pek ilgilenmedin bebekle. Daha çok biz oynadık sen de bakasın diye :) Akşama doğru durgunlaştın, uykun var sandım ilk başta. Yemekte bişey istemedin, "ayran içmek istiyorum anne" dedin. Bir ara anneannen kucağına aldığında "Asya çok sıcak, ateşi olmasın" dedi. İlk başta ihtimal vermedim çünkü hiçbir hastalık belirtin yoktu. Ama ölçünce 39,4 derece ateşin olduğunu anlayınca apartopar ilaç, soğuk uygulama derken sabahı yaptık. Gün içinde 3,5 saat arayla ateşin çıktı sürekli. İlk muayenemizde boğazın hafif kızarıktı ve bu kadar yüksek ateşin olunca ilacına başladık. 3. gün halen geçmeyince ve sen bişeyler yemei reddedince tekrar baktım ağzına ve farkettimki tüm ağız mukozan, dilin, tonsillerin aftlarla kaplı. Herpetik sotomatit oldun. Lokal antiseptik ve lokal anestezik sprey başladık hemen. Ancak lokal anestezik sprey sonrası bişeyler yiyebildin güzel kuzum. Resmen içimiz parçalandı; sürekli ateşi, sürekli soğuk uygulama, tüm hafta böyle geçti. Dönüşte Ankara'ya dedene uğradık. Hastalığının 6. günüydü ve nisbeten ateşin daha seyrek aralıklarla yükseliyordu. Pazar akşamı evimizdeydik ve aftların yarı yarıya düzelmişti. 12. günde artık nihayet rahatlıkla yemeğini yiyebiliyordun. Yaklaşık 1,5 kilo verdin o sıra. Sen acıdan ağladıkça, ben de ağladım ."anne yemek istiyorum" deyip ağzın acıyınca yiyemeyip "anne yiyemiyorum"  deyince anlatamam içimin yangınını benim güzel yüzlü, melek kızım. Allah'tan xslokain ile uyuşturup bişeyler yemeni sağlayabildim. Halen daha üzerinde o kadar zaman geçmesine rağmen unutmadın ve ara sıra "anne sen ağzıma sprey sıkmıştın ya , artık yiyebilirim" diyorsun bazen. Tüm hastalığın boyunca ateşin çıktıkça ilaç içmemek için "anne ben hasta değilim " deyip ağladın. Allah bir daha vermesin, Allah korusun seni güzel inci tanem...

Artık Samsun'da kendi yuvamızdayız. Anneanneyi de bırakmadık, onu da alıp döndük yine :).Anneannen gelmeden önce kendi yatağında yatmaya başlamıştın ama geceleri halen 2 kez uyanıyordun. Artık anneannenle birlikte yatıyorsunuz. Günün gecen onunla geçiyor.Birlikte yatıp birlikte kalkıyorsunuz, gece tuvaletlerni kaldırıyor anneannen seni. Kahvaltınızı büyük bir keyifle çoğu zaman televizyonun karşısına serdiğiniz örtünün üzerinde, senin deyiminle "pikmik" yani piknik gibi yapıyorsunuz :))  (Alakasız olacak ama aklıma geldi; salyangoz yerine "songoloz" diyorsun :)))
Hafta sonaları mümkün olduğunca bir yerlere gitmeye çalışıyoruz. İstanbul dönüşü hafta sonu,








sahilde yürüyüşe çıktık hep birlikte. Sen son günlerde çantan olmadan hiçbiryere çıkmıyorsun. Tam bir kokoş gibi koluna asıyorsun çantanı. Kapıdan çıksak bile "çantamı unuttum" diye geri döndürüyorsun bizi, aksi halde kıyamet kopuyor. İçini de öyle çok dolduruyorsunki oldukça ağır çekiyor :). Yardım tekliflerimizi ise geri çeviriyorsun ve gün boyu elinde taşıyorsun sevgili çantanı:).
Sonraki hafta sonu Amisos tepesine kahvaltıya gittik. Artık kendi başına yiyebiliyorsun ve bu da sana ayrı bir keyif veriyor doğrusu. Aslında evden "baba atları sevmeye didelim mii?" diyerek çıktığımız için, kahvaltı sonrası Atlı Spor Tesislerine at sevmeye gittik.
Sonraki hafta sonu, babamızın iş arkadaşı Murat bey'in yazlık evine gittik mangala. Bahçeli tripleks çok güzel bir eve gittik. Bayıldın buraya, bahçede koşturmaya, kızları Eda ile oynamaya doyamadın. "Kızım sevdin mi burayı?"
"evet anne, çok sevdim, hiç gitmiyelim burdan, ben hiç sıkılmadın anne"
Gerçekten güzel bir gün geçirdik. Diğer iş arkadaşları ve eşleri de vardı. Mercimek köfte yaptım giderken, mangalda yenileceklerden aldık. Herkes bişeyler hazırlamıştı. Bahçede başlayan gün yağmur nedeniyle verandaya taşındı.



.